28 Aralık 2016 Çarşamba

MARS MEDENİYETLERİ



Merhabalar

Bugün sizlerle uçuk bir konuyu paylaşacağım. Bundan 27 yıl önce 1990'da bir dernekte dinlediğim bir seminerde "Tibet'teki kadim yazıt ve belgelerden biliyoruz ki bir zamanlar Mars'ta bir insan medeniyeti vardı ve onlar yüksek bir uygarlık düzeyinde iken henüz dünyada insanlar yaşamıyordu denişti. Sonra konferansçı şöyle devam etti : "Milyonlarca yıl önce yaşayan bu ihtişamlı Mars medeniyeti savaşlar ve afetlerle yok oldu ama dünyaya genlerini ve medeniyetlerini taşımayı başardılar. Eski dünya medeniyetleri Mars kökenlidir. Mu, Atlantis ve Eski Mısır medeniytlerinde kadim Mars medeniyetlerinin izi vardır. Aslında insanlık Mars'a da Güneş Sistemi dışındaki bir gezegenden gelmiş."

Benim yukarıdaki bilgleri dinlediğim zamanlarda Mars'ta şimdiki dünya araçları henüz yoktu ve çekimler de yapmamıştı. Ama yukarıda söylenenlerle aşağıdaki haber ne kadar uyum içinde? Yorum sizin

MARS’TAKİ ESKİ MEDENİYET 

Geçen yıl fizik bilimci Dr. John Brandenburg, Mars üzerinde eski bir medeniyetin olduğunu ve bu medeniyetin başka bir uzaylı ırkı tarafından nükleer saldırıyla yok edildiğine inandığını açıklamıştı. Dr. Brandenburg, Cydonians ve Utopians adını verdikleri bu eski Mars medeniyetinin katledildiğini ve bu katliamın izlerinin halen Mars üzerinde görülebildiğini kaydetmişti.

Mısırdaki gizem Marsta ortaya çıktı

2011 yılında ise bilim adamları Mars’ın renginin kırmızı olmasının sebebini gezegende termonükleer bir patlamanın izleri olabileceğine bağlamıştı.

NASA hikâyeyi destekleyen bir açıklama yapmazken, komplo teorisyenlerinin bunun gizli bir uzay projesi olabileceğinin kanıtı olduğu açıklamasına da bir cevap vermedi.

Hürriyet

23 Aralık 2016 Cuma

Günün Sözü


Mor mürekkeple lekelenmiş çaylar asla demlenmezler


 DEFTERLER

defter ile ilgili görsel sonucu

 

Dünyanın her yerinden defter toplardı. Çeşit çeşit, boy boy, renk renk, defterler… Yazmayı da çok severdi, hele de kaliteli dolma kalemlerle yazmaya bayılırdı. Mürekkepli metal ucun kâğıdın üzerinde hızla akmasını görmek başlı başına bir mutluluktu onun için. Düzenli günlük tutar, her gün için koca bir sayfa doldururdu. O gün olup biten her şeyi ve duygularını aktarırdı sayfalara. Boş zamanlarında kitaplığının altındaki kapaklı dolaplara dizdiği defterlerini tek tek inceler, tozlarını alır ve yaşadığı sürece bu defterlere anılarını, gezi notlarını, öykü ve romanlarını yazıp hepsini bitireceğini ve kendisinden sonra da defterleri sevgili kızına bırakacağını, onun da babasının defterlerini atmayıp saklayacağını umardı. 

Bir gün karısı temizlik yaparken defterleri görmüş ve şaşkınlığa uğramıştı. Kocasının bir kırtasiye manyağı ve defter koleksiyoncusu olduğunu bilirdi ama bu kadarını da ummamıştı doğrusu. Kocası eve gelince “sana acıyorum, bir zavallısın sen, bu biriktirdiğin defterleri doldurmaya ömrün yetmez senin” demişti. O da “göreceksin bunların hepsini dolduracağım, bir yazarım ben” diye kestirip atmıştı. 

Neden herkes gibi bilgisayara yazmıyordu ki? Bunu soranlara çok kızardı. Yazmak demek el yazısı demekti. On parmak klavye kullananlar bile düşüncelerini bir kalemin kâğıda yazma hızıyla ekrana aktaramazdı. Üstelik boş bir defter sayfasının üzerine yazdığında daha iyi ilham geldiğini, kelimelerin sanki kendi kendine dizilerek bir öykü ya da roman parçasını oluşturduğunu hissediyordu. Defterler ve kalemler en önemli hobisiydi. Bu sıkıcı hayatta yeni bir kalemle yeni bir deftere bir şeyler yazmak gibisi var mıydı? 

Doktor iki elini boynunu omuzlarını iyice muayene ettikten sonra sordu:

 "En çok ne yapmakta zorlanıyorsunuz?"

"Sanırım yazarken ve araç kullanırken sağ elim çok çabuk yoruluyor, son zamanlarda günlüğümü yazarken yorulduğumu hissediyor ve eskisi gibi kolayca yazamıyorum."



"Sizde bilekte sinir sıkışması yani karpal tünel sendromu var. Artık el yazısı ile yazmak yerine bilgisayar klavyesini tercih etmelisiniz, onu da yirmi dakikadan fazla kullanmayın, mutlaka ara verin ve dinlendirin elinizi. Eğer bileğinizde şişme ya da kas erimesi olursa ameliyat olmanız gerekecek. Bileğiniz hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak, o yüzden aşırı yazma ve bileği yoran hareketlerden kaçının ya da en aza indirin."

Doktorun yüzüne anlamsızca bakıyordu. Ama ya defterler, defterler ne olacak diyesi gelmişti. Eve dönünce karısıyla hiç konuşmadan çalışma odasına girdi ve dolabını açarak defterlerine baktı. Dolabın üzerinde küçük kızının fotoğrafına takıldı gözleri." Kızıma bilgisayar hard diski mi bırakacağım" diye sordu hüzünlenerek. Kızına daha doğmadan önce annesinin karnındayken yazdığı mektupları içeren küçük defterin kapağını okşadı ve cebinden dolma kalemini çıkarıp bileğindeki ağrıyı umursamadan yazmaya başladı:

“ Sevgili kızım canım bir tanem….”

22 Aralık 2016 Perşembe

YAZMA CANAVARLARI



 eski defter ile ilgili görsel sonucu



Bazı insanlar yazı canavarıdır. Onlara yazı fabrikası da denebilir. İşte onlardan biri de en sevdiğim yazarlardan Portekizli Fernando Pessoa'dır. Ölümünün ardından evinde yüzlerce defter el yazısı bırakmıştır. Bunlar sonradan kitaplaştırılmıştır.


Fernando Pessoa gerçeğini, kız kardeşinin bundan 20-25 yıl kadar önce açtığı sandıktan çıkan yirmi yedi binden fazla belgeye borçluyuz.

Pessoa, yazdıklarının yanı sıra düşsel kimlikler, yaşamlar, ortamlar, mekânlar, yapıtlar dünyası kurmuş; kurmakla da kalmayıp bu imgelem dünyasını herkesin gerçek sanması için elinden geleni yapmıştır 

 
" her zevk bir kusurdur çünkü hayatta herkes ''zevk'' peşinde koşar ve herkes gibi davranmak kusurların en siyahıdır"

 Álvaro de Campos - Wikipedia

Hayalimdeki çalışma masası


Bir masa çok büyük olmamalı çok da küçük olmamalı.

işte tam böyle bir şey olmalı bol çekmeceli ....

üzerinde güzel defter ve kalemlerle.....

VAR OLAN NE?


Dün bir fizik belgeseli izledim. Aslında etrafımızda gerçek ve katı olarak gördüğümüz cisimler enerji titreşimleri ve boşluktan ibaretmiş, yani aslında yoklar :)

Aslında boşluktan ibaret olan sehpanın ayağına boşluktan ibaret olan serçe parmağımız çarpınca niye bunca acıyor :) Bu acı gerçek değil de bir yanılsama mı acep ?


 serçe parmak çarpması ile ilgili görsel sonucu

21 Aralık 2016 Çarşamba

KALEMLER DEFTERLER VE BİZ



Selamlar

Uzun zaman oldu yazmayalı. Kızımın doğduğu yıl başlamışım yazmaya buraya. Şimdi kızım 6 yaşında ve okuyup yazabiliyor. Biraz da o yeni doğmuş bir bebekken çocuk bakımından kaçmak için yazıyormuşum galiba.

Buraya yazmaya başladığımda yazma eylemi benim için bir zevkti. Saatlerce durup dinlenmeden el yazısı yazabilirdim. Ama 2012 den sonra sağ bileğimde sinir sıkışması oldu ve yazmak artık benim elimi hemen yoran bir eylem haline geldi. Artık eskisi gibi yazamıyorum ama yine de günlük tutmaya devam ediyorum.

Son zamanlarda uygun fiyatları ve süper yazma kalitesi ile Kaweco dolma kalemlere sardım. Hem o kadar ufak tefek ki hemen her cepte taşınabiliiyor. İlgili resim

Bir Moleskin hayranı olarak bu yıl Ankara'da Moleskin ajanda bulamadım. Sanırım artık ithal edilmiyor. Bu beni çok üzdü. Çünkü çok taklidi olsa da Moleskin bir başkaydı.

Bugün taştan üretilen bir gıpta defter aldım. Gerçekten taş gibi ağır. Belki çocuklar için iyi bir oyuncak çünkü suya dayanıklı ama dolmakalemle yazılmıyor yazılanlar da kolayca siliniyor. Kurşun kalemle yazmak da zor kalem rahat hareket etmiyor. Sadece tükenmezle iyi yazılıyor. Biraz nette araştırdım ve bu kağıdın neden böyle kullanışsız olduğunu buldum. Bu kağıt aslında taştan değil PVC den üretilen naylon bir kağıt ve söylendiği gibi hiç de çevre dostu falan değil, sıradan bir petrol ürünü. Taş olan şey sadece iki PVC plakanın arasına sıkıştırılmış olan beyaz kireç tozu ya da tebeşir tozu. Naylon olduğu için en iyi asetat kalemleri ile yazılır. Ben çok soğuk ve itici buldum.

Şimdilik bu kadar


Pen of the Year 2010

işte kalem dediğin Graff Von Faber'in ceviz dolma kalemi

Merhaba

buraya tekrar yazmaya karar verdim

hadi bakalım hayırlısı