23 Aralık 2010 Perşembe
ZEQUENZ
ZEQUENZ notebooks and journals are trusted and used by people all over the world, from executives, scientists, writers, students, to designers and artists, all of whom value writing comfort and style.
Making Every Moment Counts
Everyday in a myriad situations ZEQUENZ notebooks and journals can be seen being used to record data and details, ideas, comments, information and inspiration of people at work, at rest and at play.
And for those who daily turn to their ZEQUENZ, it is often their favourite companion. You don't have to be a great writer, an accomplished grammarian, or creative thinker to keep a personal journal. A ZEQUENZ note is a record of a moment in time, of emotions felt, ideas expressed, opinions offered, love and happiness expressed. A record of life itself.
A Chronicle of Life’s Journey
The very act of writing, putting down on paper your own narrative of your journey along the road of life is both a meditative and enlightening process. It encourages insightful thinking and self improvement. The result is a harmonious relationship with your inner self and with others who share your time and space.
Simply pick up your ZEQUENZ and your pen and your journey to a deeper understanding, a greater sense of peace and tranquility begins.
ZEQUENZ inspires your imagination to record with style and simplicity. Let’s make life a memorable experience.
maalesef resimler kopayalanamadığı için buradan gösteremiyorum
20 Aralık 2010 Pazartesi
Morning Glory
25 Ekim 2010 Pazartesi
FABER-CASTELL "İDEAL KALEM FUN" KURŞUNKALEM + KALEMTRAŞ
24 Ekim 2010 Pazar
24 Ekim Pazar akşamı
21 Ekim 2010 Perşembe
2011 Moleskinelerim
Neden üç ajanda diyeceksiniz.
Büyüğüne günlük tutacağım. Bu yıldan itibaren günlüklerimi cep boyutundan büyük boya çıkarıyorum. Yeni doğan kızım için geride daha fazla şey bırakmalıyım diye düşündüğümdendir belki.
Küçük boy ajandaya ise o gün yapılacak işleri yazacağım.
Haftalık ajandaya ise daha genel ve o haftaya özgü notlar alacağım.
Bu arada Moleskine'lere jel kalemlerle iyi yazılmıyor arka sayfaya geçiriyor. Yumuşak bir kurşun kalem ya da kartuşlu dolmakalem daha iyi gidiyor.
20 Ekim 2010 Çarşamba
MOLESKİNE HAYRANLIĞI ÜZERİNE
Bir marka belki bir yaşam biçimiyle ancak bu kadar özdeşleşebilirdi. Yazarlar kendilerine has defterler yaratabilirler ama bir defterin yazarlar yaratabilme kapasitesi ancak Moleskine için söz konusu olabilir.
İnternette ve bloglarda Moleskine hayranlığı hakkında neredeyse binlerce sayfa var ve Türkçe'de de bu hayranlığın ifadelerine artık bolca rastlayabiliyoruz.
Hikmet Hükümenoğlu'nun dediği gibi
"Roman yazan saplantılı ruhlar, her romanın kendine ait bir kalemi ve bir defteri olması gerektiğine inanırlar. Hatta, bilgisayarda yazarken kullanmak üzere her romanın kendine ait bir yazıtipi (font) olması da gerekir."
Bu defterler yazmayı kutsal bir ayine dönüştürmüş ve bilgisayar çağında elle yazmanın vazgeçilemeyecek bir zevk ya da bir ihtiyaç olduğunu da kanıtlamışlardır. Teknolojinin dönüştürücü özelliği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Fotoğraf makinesi bulunduğunda resim sanatının öleceği düşünüldü ama ölen sadece sipariş üzerine portre yapmak oldu. Ressamlar doğayı olduğu gibi değil kendi gördükleri gibi yansıtmayı seçtiler ve soyut, gerçeküstücü resimler daha bir arttı. Mekanik kurşun kalemler çıktığında klasik ahşap kurşn kalemlerin öleceği düşünülüyordu ama bazıları ahşap kurşun kalemden hiç vazgeçmedi ve daha çeşitli ve kaliteli kalemler üretildi. Bilgisayarlardan önceki yıllardaki okul defterlerinin ne kadar kalitesiz kağıtlara basılıp ne kadar kötü ciltlendiğini hatırlıyorum. Oysa bilgisayarlardan sonra elle yazmak bir zevk haline geldi ve beklenenin aksine insanlar kaliteli defterlere daha çok para vermeyi göze aldılar.
Sevdiğim iki şarkı, hey gidi Cat Stevens neydin bir zamanlar
Cat Stevens
She must be hurt very badly.
Tell me what's making you sad, Li?
Open your door - don't hide in the dark.
You're lost in the dark - you can trust me.
'Cause you know that's how it must be.
Lisa - Lisa, sad Lisa - Lisa.
Her eyes like windows trickle in rain
Upon the pain getting deeper.
Though my love wants to relieve her.
She walks alone from wall to wall.
Lost in her hall, she can't hear me.
Though I know she likes to be near me.
Lisa - Lisa, sad Lisa - Lisa.
She sits in a corner by the door.
There must be more I can tell her.
If she really wants me to help her.
I'll do what I can to show her the way.
And maybe one day I will free her.
Though I know no one can see her.
Lisa - Lisa, sad Lisa - Lisa.
Cat Stevens
Lady D'Arbanville
Written by - Cat Stevens
From - Mona Bone Jakon
My Lady D'Arbanville why do you sleep so still?
I'll wake you tomorrow and you will be my fill
Yes you will be my fill
My Lady D'Arbanville why does it grieve me so?
But your heart seems so silent, why do you breath so low?
Why do you breath so low?
My Lady D'Arbanville why do you sleep so still?
I'll wake you tomorrow and you will be my fill
Yes you will be my fill
My Lady D'Arbanville you look so cold tonight
Your lips feel like winter, your skin has turned to white
Your skin has turned to white
My Lady D'Arbanville why do you sleep so still?
I'll wake you tomorrow and you will be my fill
Yes you will be my fill
La la la la la la...
My Lady D'Arbanville why do you grieve me so?
But your heart seems so silent, why do you breath so low?
Why do you breath so low?
I loved you my Lady though in your grave you lie
I'll always be with you, this rose will never die
This rose will never die
I loved you my Lady though in your grave you lie
I'll always be with you, this rose will never die
This rose will never die
"Leydim hala niçin uyuyorsun?
Yarın seni uyandıracağım.
Ve sen benim sevgilim olacaksın,evet, sen benim sevgilim olacaksın.
Leydim niçin böyle kederleniyorum?
Ama senin kalbin çok sessiz görünüyor.
Niçin böyle zayıf nefes alıyorsun?
Leydim bu gece çok soğuk görünüyorsun.
Dudakların sanki kış gibi.
Tenin beyaza dönmüş Seni sevdim leydim, içinde yattığın mezara rağmen.
Hep seninle olacağım Bu aşk (gül) ölmeyecek, bu aşk ölmeyecek."
18 Ekim 2010 Pazartesi
Kursunkalemler
Sonunda ben de blog dünyasına kurşunkalemci adıyla adım attım. Burada daha çok kalem, defter, kitap ve bilimum kırtasiye malzemeleri ile biraz da edebiyat hakkında yazacağım.
Kalemlere olan hayranlığım ilkokul yıllarına kadar gider. Kurşun kalemin zevkini de taa o yıllarda belleğime kazıdım.
1970'ler:
Çocukluğum 1970'lerde geçti (yaşımı da saklamayayım 1967 doğumluyum) O yıllarda her hafta Cuma günleri annemle mahalledeki pazara giderdik. pazarda beyaz boya üzerine renkli desenleri olan, silgisi parlak sarı metalden ve gövdesi koyu renkli bir ağaçtan imal edilmiş ve HB olmasına rağmen Türk HB'lerinden daha koyu ve daha akıcı yazan bir mineye sahip Çin kalemleri satılırdı. hiç unutmuyorum tanesi 1 liraydı. Eğer pazar alışverişinden parası artarsa annem bana o çok sevdiğim beyaz Çin kurşun kalemlerinden bir tane alırdı. Bunlar babamın genellikle düzineyle alıp bana tek tek verdiği mavi boyalı silgisiz ve silik yazan kurşun kalemlerden çok daha iyiydi. İlkokulda kurşun kalem kullanmak zorunluydu. Defterimize tükenmez kalemle yazı yazamazdık. Liseye giden abi ve ablaların defterlerinde tükenmez kalem kullandıklarını görünce çok imrenirdim. Tükenmezle yazmak büyük işiydi yani.
1980'ler:
Ortaokul, lise ve üniversite yıllarım 1980'lerde geçti. O yıllarda klasik kurşun kalemlere olan ilgimi kaybettim sayılır. Ucuz tükenmez kalemler ve yeni çıkan fırlama 0.5 versatillerle yazmaya başladım. 1980'lerin başında ortaokul resim öğretmenimin kullandığı metal versatil 0.5 kurşun kalemi görünce çok şaşırmıştım. Kaliteli bir tükenmez kalemden bile daha pahalı olan bir kalemdi bu. Bir müddet sonra sınıftaki bir kaç zengin çocuğunda da görmeye başladık. Sonraları bizim gibi halk çocukları da alabilsin diye plastikten ucuzları da çıktı ama onlarla yazmak metalleri kadar zevkli değildi.
Bu mekanik kurşun kalemlere kısaca sıfırbeş diyorduk. Daha sonra 0.7 olanları da çıkacaktı ve 0.5'lerden daha iyi yazacaktı. Lise yıllarım boyunca hep bu zırt pırt ucu kırılan sıfırbeşlerle doldurdum defterlerimi. (Bu arada keşke lisedeki ders defterlerimi atmasaydım şimdi dönüp bir bakmak isterdim.) O yıllarda yani seksenlerin başında tükenmez kalemlerin kalitesinde bir artış başlamıştı. 0.5mm uçlu incecik yazan ve uç kısmı metal gövdesi plastik kalemler çıkmıştı piyasaya. Bunların yanında basmalı tip ucuz kalemler de vardı. Bir de biraz parası olanlar için Amerikan malı Shaffer marka ince ve gayet ergonomik yandan basmalı tükenmez kalemler gayet modaydı. Dolmakalemler ise pompalı olduklarından devamlı akıttıkları ve çabucak bozuldukları için sadece ödevlerde zorunlu olarak kullandığımız başbelası şeylerdi. Kartuşlu dolmakalemlerin çıkmasına ise daha epey zaman vardı. Seksenlerin ortasında üniversiteye geldiğimde tükenmez kalemleri tahtından indiren ve dolmakalem gibi yazıp onun gibi akıtmayan harika bir Japon ortaya çıktı. PİLOT V5. İlk piyasaya çıktığında neredeyse on ucuz tükenmez edecek kadar pahalı bir kalemdi ama bu kalemle yazmak gerçekten büyük bir zevkti.
Burada kalem ile kâğıt arasındaki uyumu da ele almak lazım. Üniversite yıllarımda tükenmez kalemlerden bu kadar memnun olmamın nedeni teksir kâğıtlara yazmamdı. Çünkü tükenmezler sarı saman üzerine en iyi yazan kalemlerdir. Mürekkep dağılmaz ve kağıt tarafından çok iyi emilir. Kağıdın emici özelliği de tükenmezin akmasını önler. Oysa tükenmezler kaliteli beyaz kağıt üzerinde hemen akma yaparlar. Fakat o yıllarda bilgisayar yazıcıları olmadığı için kaliteli beyaz kâğıt da yoktu, dosya kağıdı adıyla satılan çizgili ya da çizgisiz beyaz kağıtlar da aslında bir çeşit saman kâğıttı. İşte Pilot piyasaya daldığında kaliteli beyaz defterlerin de önü açılmış oldu. Bu kalemle beyaz kâğıda daha iyi yazılıyordu. hiç akıtmadan ve çizgi kalınlığı hiç değişmeden yazabilen bu kalemler iğne uçlu olduklarından oldukça ince yazabiliyorlardı. Daha sonra piyasaya bir çok marka ve modelde jel kalemler çıkacaktı. Ben üniversitedeki defterlerimi en ucuz saman kağıdından seçtiğim için bu kağıtlara yine ucuz tükenmezlerle yazdım. Pilot ise imza atmak ve ödev, dilekçe yazmak için kullandığım değerli bir kalemdi.
1990'lar:
Kurşunkaleme geri dönüş
90'lı yılların başındayken Amerikan filmlerinde bir şeyler dikkatimi çekti. Adamlar hep sarı kurşunkalem kullanıyorlardı. Masalarında uçları sivriltilmiş sapsarı kalemlerden beşer onar bulunduruyorlardı. Bunlara baka baka Amerikan tarzı sarı kurşun kalem merakı sardı beni. Girdiğim kırtasiyecilerde sarı Amerikan kurşun kalemleri aradım durdum.
Sanırım bunu talep eden tek ben değildim ki Amerikan tarzı kalemler kırtasiyecilerde görünmeye başladı. Bu kalemlerin şahı da yukarda resmi görünen Dixon marka kalemlerdi. Hiç unutmam Ankara'nın ilk açılan AVM'lerinden Beğendik'te 1991 yılında Dixon Trimline denen ince kalemlerden bir düzine bulmuştum. Tabi ki mal bulmuş mağribi misali hemen atladım üzerine. Hâlâ bunlardan bir kaç tane vardır masamın üzerinde. Tam yirmi yıldır bozulmadan duruyorlar öylece. Okuduğunuz satırların taslağını da bu kalemlerden biriyle yazdım.
Sıfırbeşlerin istilasına rağmen sarı kurşunkalemlerin hâlâ rağbet görmesi ilginç olduğu kadar da sevindiriciydi. Sanırım bunda Amerikan film ve dizilerinin epey etkisi olmuştur. Tarihçiler belki de bunu Amerikan kültür emperyalizminin en zararsız versiyonu olarak sınıflandıracaklardır.
Bir süre sonra herşeyi taklit eden Çinliler dünyayı sarı kurşunkaleme boğdular. Ama bir türlü Amerikalıların sarı ile turuncu arasındaki orijinal rengini tutturamayıp basit bir sarıya boyayıp sattıkları bu kalemler, aslında çocukluğumun beyaz boyalı Çin kalemlerinin sarısından başka bir şey değildi. Amerikan kalemlerinden çok ucuza geldiğinden bu sefer rastladığım Çin sarı kalemlerini almaya başladım. bu kalemlerin süpermarketlerdeki fiyatları inanılmaz ucuzdu. çocukluğumun iki kalemine ödediğim parayla bir düzine kalem alabiliyordum. Artık hepsini tüketme ümidini yitirdiğim kurşun kalem stokum bu şekilde oluşmaya başladı. Bu arada bir de boyasız natürel ahşap kurşun kalemler belirdi, onları da fırsat buldukça topladım.
Sarı kurşun kalemlere olan ilgimin sadece benim kişisel kırtasiye sapıklığımdan kaynaklanmadığını ADEL firmasının executive modeli olarak piyasaya sürdüğü sarı kurşun kalemlerden anladım ve içim rahatladı.
1994 yılında İngiltere'ye gittim ve orada beş yıl kaldım. bu süre zarfında gerek üniversitenin içindeki kırtasiyecide gerekse şehrin büyük kırtasiyecilerinde bolca zaman geçirdim. Her kırtasiye manyağı gibi canım sıkıldıkça oralara gidip hiç ihtiyacım olmayan kalem ve defterlerden almak beni rahatlatıyordu. Bu arada Türkiye'de olmayan defterlerleri orada gördüğümde alıp biriktirmeye başladım. Böylece defter stokum da oluşmaya başladı. Henüz efsanevi MOLESKİNE'ler arzı endam etmemişti. İngiltere'de beni şaşırtan bir şey de Amerikan tarzı sarı kurşun kalemlerin bu Anglosakson anavatanında pek tutulmamasıydı. İngilizler daha çok kırmızı renkte Berol marka kendi kurşun kalemlerini seviyordu. Ama bir süre sonra sarı Çin kurşun kalemleri İngiliz piyasasını da doldurdu. Bir gün İngiltere'de Amerikan office 1 store adlı Amerikan kırtasiye zincirinin büyük bir mağazasında Dixon'un Oriole modelini buldum ve sanırım onbeş yirmi düzine kadar satın aldım. Çünkü Türkieye'ye dönünce bunlardan bulamayacağımı zannediyordum. Bu Dixon'lar hâlâ kurşun kalem stokumun en büyük parçasını oluşturuyor. Yıllar sonra ben New York'a indiğimde Manhattan'daki ünlü The New Yorker Otelinin hemen karşısındaki kırtasiyeci, Amerika'ya gelişimin ilk saatinde girdiğim ilk dükkan olmuştu ve orada Dixon'un Ticonderaga modelinden bir kaç düzine almıştım. Sonraları eşimin Boston ziyaretinde bir düzine de ona sipariş etmiştim.
Tüm bunlar olurken evdeki kalem sayısı o kadar artmıştı ki onları kullanıp tüketmemin kalan ömrüme sığmayacağını acı bir şekilde idrak etmeye başladım. Çünkü bir kurşun kalem neredeyse 45.000 kelime yazıyordu ve ben kurşun kalemlerimi üzerine bir kapak geçirerek en son santimine kadar kullanıyordum. Bu tabi ki cimrilikten değil bu kutsal nesneye olan saygımdan kaynaklanıyor. Kurşun kalemlere olan sevgim bütün şiddetiyle devam ederken ona ihanet etmeden de duramıyordum. Kartuşlu dolmakalem yeni sevdam olmuştu. Kurşun kalemlerimin tükenmeme nedeni daha çok bütün el yazılarımı kartuşlu dolmakalemlerle yazmamdı aslında. Aldığım jel kalemler de cabası tabi.
Önceleri dolmakalemlere olan tutkuyu pek anlayamıyordum. Mürekkebi akıtan veya yazmayan kalemler aklıma gelirdi dolmakalem denince. Ama kartuşlular çıktıktan sonra dolmakalemler jel kalemlerin açtığı savaşta iyi bir cephe kazanmışlardı. İçinde kullanılan kartuş aynı olsa da her dolmakalemin yazma stili farklıydı. Bu da beni ister istemez değişik dolmakalemler almaya itti. En çok sevdiğim Waterman ve Faber-Castel marka kalemlerimi hiç yanımdan ayırmam. Moleskine günlüğümü de onlarla tutarım. Beni dolmakalem kullanmaya iten bir diğer neden de yazıyı nereye yazdığımdır. Kaliteli bir deftere mesela bir Moleskine'e kurşun kalemle değil de dolmakalemle yazmak defterin asaletine daha çok uyuyor hissine kapılıyorsunuz.
Kalem kullanımında en unsurlardan biri de hangi kalemlere nereye yazdığınızdır. Mesela saman kağıda en iyi tükenmez kalemle yazılırken 90 gr kaliteli bir beyaz kağıda kurşun kalem ya da dolmakalem (ve her türlü jel tabi ki) daha iyi gider. Burada bir diğer husus da kalemin ucu meselesidir. Bazıları ince ucu severken bazıları da kalın ucu sever. Bana göre kalın uç yazıyı daha güzel gösteriyor. İnce uçlu kalemle yazılan ince satırlar pek estetik durmuyorlar. Eskiden ince uç yani 0.5 daha çok tercih edilirdi ama şimdi 0.7 hatta 1.0 mm uçların daha çok olması bu savımı destekliyor gibi duruyor. Bu nedenle kurşun kalemlerin ucunun da çok ince açılmaması gerekiyor diye düşünüyorum.
Kurşun kalem kullanmada bir süre sonra sarı Amerikanlar da çekiciliğini yitirdi gözümde. Çünkü kalemin dış görünümü kadar ucu da önemliydi hatta daha da önemliydi. 2B ve 3B gibi yumuşak uçlu kalemlerin sıradan HB uçlara göre çok daha güzel yazdığını keşfedip dereceli çizim kalemlerine yöneldim. Bunlar daha çok mimar ve ressamların kullandığı kalemlerdi ve klasik HB'lere göre daha pahalıydılar. Sonradan ADEL ve diğer firmalar Sınav Kalemi adıyla 2B'leri piyasaya sürmesi ne kadar haklı olduğumu kanıtlamıştı.
Kurşun kalemlerde en üst basamağı ise Faber Castell firmasının kurşun kalem manyaklarını sevindirmek (ya da sömürmek) için çıkardığı iki kapaklı kurşun kalem modeli temsil ediyor. Bunlar pahalı Design kalemler ve ultra pahalı Graf Von Faber kalemler. Eğer yazdıklarınızın gelecek kuşaklara aktarılacak çok değerli şeyler olduğunu düşünüyorsanız ve yazdıklarınızdan para kazanabiliyorsanız bu lüks kalemlere para harcamak bir delilik olmaz (ama manyaklık olduğu da şüphe götürmez).
işte yukarıda bu kuğu güzelliğindeki kalemler görünüyor