Bir marka belki bir yaşam biçimiyle ancak bu kadar özdeşleşebilirdi. Yazarlar kendilerine has defterler yaratabilirler ama bir defterin yazarlar yaratabilme kapasitesi ancak Moleskine için söz konusu olabilir.
İnternette ve bloglarda Moleskine hayranlığı hakkında neredeyse binlerce sayfa var ve Türkçe'de de bu hayranlığın ifadelerine artık bolca rastlayabiliyoruz.
Hikmet Hükümenoğlu'nun dediği gibi
"Roman yazan saplantılı ruhlar, her romanın kendine ait bir kalemi ve bir defteri olması gerektiğine inanırlar. Hatta, bilgisayarda yazarken kullanmak üzere her romanın kendine ait bir yazıtipi (font) olması da gerekir."
Bu defterler yazmayı kutsal bir ayine dönüştürmüş ve bilgisayar çağında elle yazmanın vazgeçilemeyecek bir zevk ya da bir ihtiyaç olduğunu da kanıtlamışlardır. Teknolojinin dönüştürücü özelliği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Fotoğraf makinesi bulunduğunda resim sanatının öleceği düşünüldü ama ölen sadece sipariş üzerine portre yapmak oldu. Ressamlar doğayı olduğu gibi değil kendi gördükleri gibi yansıtmayı seçtiler ve soyut, gerçeküstücü resimler daha bir arttı. Mekanik kurşun kalemler çıktığında klasik ahşap kurşn kalemlerin öleceği düşünülüyordu ama bazıları ahşap kurşun kalemden hiç vazgeçmedi ve daha çeşitli ve kaliteli kalemler üretildi. Bilgisayarlardan önceki yıllardaki okul defterlerinin ne kadar kalitesiz kağıtlara basılıp ne kadar kötü ciltlendiğini hatırlıyorum. Oysa bilgisayarlardan sonra elle yazmak bir zevk haline geldi ve beklenenin aksine insanlar kaliteli defterlere daha çok para vermeyi göze aldılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder